Tarihimizde içimizi sıkan, yüreğimizi buran, gözyaşlarına engel olamadığımız birçok sürgün hikayesi vardır.
İçerisinde sürgün kelimesi geçen bir cümlenin öznesi olarak akla direkt insan geliyor değil mi?
Oysa geçmişte köpekler de sürgün edilmiş desem size?
Hem de katliam diyebileceğimiz nitelikte bir sürgün!!!
Bu korkunç ve utanç verici olay Sivri Ada’da, nam-ı diğer Hayırsız Ada’da yaşandı.

Hayırsız Ada Tarih Boyunca Sürgün Yeri Olmuş
Bizans döneminde cezalandırılacak, ancak ünlü ya da güçlü kişilerin alıkonma yeri olarak kullanılmış.
Pragmatik bir çözüm olmuş aslında; hem gözünün önünde hem de ayağının altında dolaşamıyor…
Neyse, Osmanlı dönemine gelelim biz.

Sultan II. Mahmut saltanatı;
Yani Osmanlı’nın siyasi açıdan en bunalımlı dönemlerinden bir tanesindeyiz…
Bir İngiliz turist gece vakti Galata’da köpeklerden kaçmaya çalışırken yüksek bir duvardan düşüp ölüyor.
İşte İstanbul köpeklerinin başı ilk olarak bu olay ile birlikte belaya giriyor,
Ve Birleşik Krallık’dan Osmanlı’ya verilen ültimatom sonucu, Sultan II. Mahmut sokak köpeklerinin toplanıp teknelerle Hayırsız Ada’ya bırakılması yönünde ferman veriyor.
Halkın feryad ve haykırışlarına bir de köpekleri taşıyan teknelerin karaya oturması eklenince, bu olay Allah’ın bu uygulamaya karşı olduğu şeklinde yorumlanıyor,
Ve,
Sultan II. Mahmut kararını geri alıyor.

Ancak uğursuzluk bir kere gelmişti;
Köpek sürgünü laneti olarak Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın ordusu Kahire’den kalktı, Kütahya’ya kadar girdi.
Tarih 1865’i gösterdiğinde, bu sefer de Sultan Abdülaziz sokak köpeklerinin toplanıp Hayırsız Ada’ya gönderilmesi için ferman veriyor.
Operasyon devam ederken büyük bir yangın başlıyor ki Beyazıt’tan Gedikpaşa’ya kadar tüm evler ve konaklar kömür oluyor.
Halk anında bu felaketin gerekçesini buluyor:
“Köpekleri topladınız, Hayırsız Ada’ya sürgün ettiniz.
Allah da cezamızı verdi!
Köpekler olsaydı yangını önceden haber verirlerdi”
Tekneler yeniden Hayırsız Ada’ya gidiyor, köpekleri yükleyip İstanbul’a geri getiriyor.

En Büyük ve Trajik Köpek Sürgünü
Bizim kültürümüzde kedi ve köpekler şehrin diğer sakinleri olarak halk ile iç içe yaşarlar.
Yirminci yüzyılın başlarında ise Avrupa’da sokaklarda neredeyse köpek kalmamıştı;
Çünkü gerek parfüm ve kimya sanayinde, gerekse tekstilde kullanılmak üzere köpeklerin derisi ve dışkısı önemli bir kaynaktı.
Ancak üretim tesisleri için ham maddeye(!) ihtiyaç vardı.

Tabakhaneye bok yetiştirmek deyiminin çıkışı ve debbağlık tarihçesi ile ilgili detaylara “Artık Tabakhane İçin Yetiştirilecek Bir ŞEY Kalmadı“ başlıklı yazıma buradan ulaşabilirsiniz.
Bunun üzerine 1910’da Fransa ile bir anlaşma yapılır;
İlgili anlaşma gereğince İstanbul’daki sokak köpekleri toplanıp, Fransa’ya satılacaktır.
Bu anlaşma duyulunca halk tepki verdi, sokaklarının sakinleri olan köpekleri vermeyi reddetti, hatta bunun için direndi.
Lakin bir kere anlaşma da yapılmıştı.
Bunun üzerine köpeklerin toplanma işi paraya muhtaç olan kişilere ve serserilere havale edildi.

Toplama sürerken halk isyan etti,
Gemiyle Fransa’ya gönderilmek üzere Tophane’de bekletilen binlerce köpeği bir baskın yaparak kurtardı.
Ancak Fransa ile anlaşma yapmıştı bir kere, bu işin geri dönüşü olamazdı.
Bu sefer daha kapsamlı ve daha organize bir toplama işine girildi; hatta halk bir kere daha toplanan hayvanları salıvermesin diye başlarına asker dikildi.
Yaklaşık seksen bin köpek Fransa’ya sevk edilmek üzere Tophane’de bekliyordu.
Ancak bu sefer de bir türlü Fransa’dan yükleme ve nakil için talimat gelmiyordu.
Dile kolay, seksen bin köpek…
Beslenmesi de bakımı da ayrı bir sorun olmaya başlamıştı.
Yanıtsızlığın devam etmesi üzerine hükümet ilk olarak fiyatı indirdi, hatta “ver, kurtul” mantığıyla ücretsiz nakletmeyi teklif etti.
Lakin Fransa sus pus…
Artık bu kadar köpeği Tophane’de daha fazla tutmanın mümkünatı kalmamıştı,
En azından kentin meydanından uzakta bir yere nakline karar verildi.
Ve,
Seksen bin köpek için destinasyon Sivri Ada olarak kararlaştırılmıştı.

Köpeklere burada bir süre daha bakıldı.
Ta ki Fransa anlaşmayı fesih ettiğini, köpekleri almayacağını bildirene kadar.
İşte bu andan sonra seksen bin köpek Sivri Ada’da tamamen kaderlerine terk edildi.
Yokluk zamanı olmasına rağmen bir süre halk yiyecek taşımaya çalıştı,
Lakin seksen bin köpeğe kim yetebilirdi ki?
Zaten taşıma suyla değirmen ne kadar dönebilirdi…
Bu coğrafyaya aşık olarak bilinen Pierre Loti konuyu aşağıdaki gibi ifade ediyor:
“Hiçbir Türk, Hilâl’e uğursuzluk getireceği söylenen bu onur kırıcı görevi üstlenmek istemedi. Bu yüzden serseriler, işsiz güçsüzler ve haydutlar görevlendirildi. Bunlar işlerini demir kıskaçlarla yapıyorlar, zavallı kurbanlarını boyunlarından, ayaklarından ya da kuyruklarından yakalıyorlar ve onları rastgele kan-revan içinde Hayırsız Ada’ya götürecek olan mavnalara atıyorlardı.
İstanbul’un diğer bütün köpeklerinden yüzlercesinin yer aldığı Hayırsız Ada, Marmara’nın ortasında çöle benzeyen bir kayaydı. İçecek bir damla su yoktu, köpekler orada açlıktan ve susuzluktan öldüler ve bu arada bilinçlerini yitirdiklerinden birbirlerini yediler. Adanın yakınlarından bir kayık geçerken hepsi kıyıya geliyorlardı ve yürekleri parçalayan iniltileri duyuluyordu. Bu, iki ay sürdü. Kayıkları ve insanları ne kadar uzakta olursa olsun gördüklerinde, bütün saflıklarıyla yardıma çağırıyorlardı.
Ve ben de bu köyün insanları gibiyim…
Bütün bunların toprağımıza uğursuzluk getirmesinden korkuyorum.”

Hayırsız Ada’da kaderlerine terk edilen seksen bin köpek açlık ve susuzluktan acılar içerisinde can verdi!!!
Rivayet edilir ki hayvancıkların acı acı çığlıkları Anadolu Yakası sahillerinde duyuluyor, sabaha kadar dinmiyordu.
Uzakta olsa, gözle görünmese bile ölümlerin en net göstergesi tüm sahile yayılan leş kokusuydu; öyle ki sahil hattı bu kokudan dolayı yaşanamaz hale gelmişti.
Halk arasında alınan bu ahın bir şekilde çıkacağı, mutlaka bir lanet ile cezalandırılacakları inancı yayılmaya başlamıştı ki,
İstanbul halkının beklediği uğursuzluk da gecikmedi: Balkan Savaşı patladı..
Akabinde o lanet deprem olarak devam etti.
Büyük deprem köpeklerin ahına, günahına bağlandı.
Çünkü o ada seksen bin köpeğin acılar içinde ölümüne ev sahipliği yapmıştı…
Aşağıdaki yazılar da ilginizi çekebilir: