Kronik Böbrek Hastalığı ve COVİD-19 Aşı Etkinliği

Bu yazıda, Kronik Böbrek Hastalığı ve COVİD-19 Aşı Etkinliği ile ilgili güncel çalışmaları paylaşacağım.

SARS CoV-2’ye bağlı ölümler açısından, birçok diğer kronik hastalıkta olduğu gibi hemodiyalize giren ve böbrek nakli olmuş hastalardaki gibi ilerlemiş kronik böbrek hastalığı olan bireyler artmış bir risk ile karşı karşıyadır.

Zaten bu nedenle, bu hasta gruplarının öncelikli olarak aşılanmasına yönelik önerilerde bulunulmuştur.

Ancak şunu belirtmek gerekir ki, mevcut öneri ve eldeki veriler mRNA aşıları için geçerlidir.

Kronik Böbrek Hastalığı ve COVİD-19 Aşı Etkinliği

İnaktif Çin aşsısı ile ilgili yayınlanmış bir bilimsel çalışma ne yazık ki mevcut değildir…

Kronik böbrek hastalığı ve COVİD-19 aşı etkinliği üzerine hemodiyaliz hastaları ile sağlıklı insanlar arasında mRNA aşısı sonrası antikor yanıtı birkaç çalışmada incelenmiştir.

Tek ya da iki doz aşı sonrası oluşan antikor düzeyinin, kronik böbrek hastalığı olan bireylerde sağlıklı popülasyona göre COVİD-19 aşı etkinliği daha düşük olarak saptanmıştır.

Ancak yine de, 21 gün ara ile yapılan iki doz mRNA aşısı sonrası genel seropozitivite oranının %93.4 bulunduğunu görmekteyiz.

Oluşan antikor yanıtı gençlerde daha yüksek, hemodiyaliz ve periton diyalizi hastalarında benzer saptanmıştır.

Veriler, hemodiyalize giren yaşlı hastalarda antikor yanıtının az olduğuna ve bu grubun COVID-19 enfeksiyonu açısından risk altında olduğuna işaret etmektedir.

Böbrek nakilli hastalarda elde edilen bulgular da hemodiyaliz grubuna benzerdir.

İlk doz aşı sonrası hiç yanıt oluşmayan hastalarda, ikinci doz sonrasındaki antikor düzeyi genellikle düşük olmuştur.

Kronik Böbrek hastalığı ve COVİD-19 Aşı Etkinliği

Clinical Journal of the American Society of Nephrology’ de yayınlanan Temmuz 2021 tarihli bir çalışmada ise iki doz mRNA aşısı sonrası sağlıklı kontrollerin hepsinde antikor yanıtı oluşurken, nakilli hastaların %37.5’inde oluşmuştur.

Özetle, böbrek nakilli hastalarda aşıya rağmen COVID-19 riski yüksektir.

Hemodiyaliz hastalarında serokonversiyon oranı %80 ile 96 arasında olup, yaşlılardaki yanıt daha azdır.

Böbrek nakilli hastalarda ise serokonversiyon oranı %22-37.5 arasındadır.

Bu hastalık esnasında kullanılması gereken birtakım diğer tedavi ajanları, ileri yaş ve böbrek fonksiyonlarının bozukluk derecesi aşıya karşı düşük yanıt gelişimindeki risk faktörleridir.

Bu nedenle, riskli grupta yer alan bu hastaların tam aşılanması ve “Maske – Mesafe – Hijyen” kurallarına tam uyum göstermesi oldukça kritiktir.

Son Cümle:

Herhangi bir bilimsel temeli olmayan, kanıtlardan ziyade kanaatlere dayanan, hatta komplo teorilerine varacak kadar uzayan bir bilgi kirliliği söz konusu…

Kendinizin ve sevdiklerinizin sağlığını, hatta hayatını ancak güvenilir bilim insanlarına emanet ediniz…

Aşıların diğer tedavi ajanlarından en önemli farkı henüz mevcut olmayan bir duruma karşı, ileriye dönük koruma sağlamalarıdır,

Yani sağlığın korunması için bir nevi kaskodur…

Aşılanan insanlar da hastalığa yakalanabiliyor;

Bu enfeksiyonu şu an için tamamen engelleyecek bir yöntem mevcut değil,

Ama artık biliyoruz ki aşılılar hastalığı semptomsuz ya da hafif şiddette geçirirken, aşılanmayanları ağır bir tablo ya da ölüm bekliyor olacak…

Bugün aşı olmayan bireyler, belki bir şekilde hastalığa yakalanmayacak olabilirler,

Lakin bu enfeksiyon nedeniyle hayatını kaybeden aşılanmamış bireylerin ne yazık ki “keşke” deme şansları olmayacak….

Aşılar arabalarımızdaki emniyet kemeri ya da hava yastıkları gibidir,

Sizi kaza yapmaktan korumayabilirer,

Ancak ciddi bir kazada hayatınızı kurtaracak en önemli şey emniyet kemeriniz ve hava yastıklarınızdır !!!

Aman kaburgama bir şey olmasın” düşüncesiyle emniyet kemeri takmamak da bir tercih olabilir,

Lakin,

Lütfen bu tercihin aynı zamanda kendinizin ve sevdiklerinizin hayatı ile ilgili zar atmak olduğunu bir an için olsun aklınızdan çıkartmayın…

Unutmayınız…

Özgürlükler önemlidir, değerlidir ve vazgeçilmezdir

Lakin en kritik özgürlük NEFES ALMA ÖZGÜRLÜĞÜdür;

Onu kaybettiğimiz anda tüm diğer hak ve özgürlüklerimiz otomatikman ortadan kalkmış olur.

Kendimiz ve sevdiklerimiz için nefes alma özgürlüğünü korumanın altın anahtarlarından bir tanesi ise herhangi bir kanıta dayanmayan komplo teorilerine kulakları tıkayarak bilimsel öneri ve tavsiyeleri dikkate almaktır…

Aşağıdaki yazılar da ilginizi çekebilir:


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bağlantıyı kopyala