COVİD-19 ve diyabet ilişkisi dediğimde bir grup okuyucunun “yok artık” şeklinde serzenişlerini duyar gibiyim,
Ancak biraz sabredip yazının devamını okursanız en güncel bilimsel verilerin –ne yazık ki– böyle bir risk artışını işaret ettiğini göreceksiniz.
Pandeminin başlangıç döneminde, COVİD-19’u sadece solunum yolunu tutan ve akciğer hasarı ile sınırlı bir hastalık olarak biliyorduk.
Zaman içerisinde bilimsel veriler çoğaldıkça SARS CoV-2’nin solunum yolu enfeksiyonundan öte olduğunu,, birçok sistemi etkileyen multi-sistemik yani birden çok sistemi etkileyebilen bir hastalık olduğunu öğrendik.
Solunum yoluyla bulaşan bu enfeksiyonun en yüksek yükü hava yollarında ve akciğerde olmasına rağmen kalp, beyin, böbrek, sinir sistemi ve üreme sistemi dahil olmak üzere vücuttaki tüm hücreleri enfekte edip hasar bırakabiliyor.
COVİD-19 ve Tip 2 Diyabet İlişkisi: Hedef PANKREAS
SARS-CoV-2’nin hedef organlarından bir tanesi de insan pankreasıdır.
Pankreasın birçok görevi olmakla birlikte en temel işlevleri kan şekerinin düzenlenmesi ve sindirime yardımcı olmaktır.
Bu organda yer alan beta hücreleri tarafından insülin adlı hormon salgılanır,
Ve kan şekerinin kontrolü en temel olarak bu hormon üzerinden olur.
Çalışmalarda SARS-CoV-2 enfeksiyonunu takiben, beta hücrelerinde insülin salgılayan granüllerde azalma ve buna bağlı olarak da kan şekerinde bozulmalara neden olan azalmış insülin sekresyonu gözlenmiştir.
Bu duruma bağlı olarak da diyabet öyküsü olmayan ancak COVİD-19 geçirmiş hastalarda yeni başlangıçlı hiperglisemi (kan şekeri yüksekliği) ve insülin direnci bildirilmiştir;
Yani COVİD-19, yeni diyabet gelişimi ile ilişkilidir…
Bu konu ile ilgili birçok yayın olmasına rağmen, diyabet alanında en saygın bilimsel yayınlardan bir tanesi olan Diabetologia Mart 2022 sayısında COVİD-19 enfeksiyonundan sonra yeni Tip 2 Diyabet tanısı alan hastalarla ilgili en kapsamlı çalışma yayımlandı.
Çalışmada Mart 2020 – Ocak 2021 tarihleri arasında 8.8 milyon hastalık veritabanı geriye dönük olarak incelenmiş,
Ve COVİD-19 tanısı alan 35.865 hasta ile rinovirüs gibi nedenlerle üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı alan bir diğer 35.865 hasta karşılaştırılmış.
Yukarıdaki grafikte mavi çizgi COVİD-19; kırmızı çizgi ise üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı alan hastalarda yeni Tip 2 Diyabet tanı oranını temsil ediyor.
İkinci ayın sonunda COVİD-19 geçiren grupta risk artışı başlıyor; sekizinci aydan sonra ise eğriler arasındaki fark giderek açılmaya başlıyor.
Ancak bu risk artışı sadece Tip 2 Diyabet için geçerlidir;
Aşağıdaki grafikte de görüldüğü üzere diğer diyabet tipleri için artmış bir risk gözlenmemiştir.
Bu Çalışma COVİD-19 Diyabet İlişkisi Hakkında Bize Ne Öğretiyor?
COVİD-19 enfeksiyonun hafif bir solunum yolu enfeksiyonundan ölüme kadar değişen bir yelpazede akut dönem sorunları olduğu gibi aktif hastalık belirtileri ortadan kalktıktan uzun süre sonra farklı sistemlere ait istenmeyen etkilerin ve komplikasyonların da ortaya çıktığını görüyoruz.
Burada ön plana çıkan hipotezlerden biri sitokin fırtınası ve hastalıkla savaş esnasında bağışıklık hücrelerimizden salınan bazı maddelerin vücudumuzun farklı hücrelerine saldırması ve hasar vermesidir.
COVİD-19 hastalığı atlatıldıktan sonra dahi pankreasta beta hücre işlev bozukluğunu ve insülin direncini tetikleyen sitokinler ve TNF-α miktarındaki artış devam ediyor.
Bu nedenle, COVİD-19 ve yeni tanı diyabet gelişimi arasında nedensel bir ilişki için makul mekanizmalar vardır; tespit edilen risk artışı rastlantısal bir ihtimalden öte gibi görünmektedir.
Bahsedilen çalışmanın aşağıdaki gibi oldukça güçlü yanları olması elde edilen verilerin gücünü ve güvenilirliğini artırmaktadır:
- Belirli bir bölgeden kayıt toplama yerine ulusal bir veri tabanı kullanılması
- Hastaların belli bazı hastalıkların daha sık takip edildiği endokrinoloji ya da iç hastalıkları yerine birinci basamaktan toplanmış olması (toplumdaki gerçek oranı yansıtması açısından önemli)
- Çok ciddi derecede fazla sayıda hasta verisini içeriyor olması (otuz beş binden fazla hastanın eş değer sayıda kontrol grubu ile kıyaslanması)
Bize Düşen…
Halihazırdaki bilgiler COVİD-19’un akut dönem sorunları kadar uzamış COVİD başlığı altında toplanan birçok farklı sisteme ait bozukluklar görülebileceğini işaret etmektedir.
Bu istenmedik uzun dönem etkilerin kalıcı mı yoksa bir süre sonra düzelecek geçici sorunlar olup olmadığını anlamak için bir süre daha izlemeye ve bilimsel çalışmaların birikmesine ihtiyacımız var.
Bu durumda en doğru ve rasyonel yaklaşım tam doz aşılama başta olmak üzere pandemi tedbirlerine sıkı sıkı uymaya devam etmektir.
Çünkü hastalığın akut ve kronik komplikasyonlarından korunmanın en pragmatik yolu hasta olmamaktır…
Aşağıdaki yazılar da ilginizi çekebilir: