Çiğ köfte sofralarımızın muhtemelen en lezzetli,
Aynı zamanda bir o kadar da zahmetli yemeklerinden bir tanesidir.
“Komagene Kadim Bir Medeniyetin Adıdır” başlıklı yazımda, ülkemizin en geniş ağa sahip çiğ köftecisinin ismini aldığı Komagene Krallığını paylaşmış,
Ve,
Başka bir yazının konusunu da çiğ köfte tarihçesine ayıracağımı söylemiştim.
Neden Çiğ Köfte?
Sahi hiç düşündünüz mü?
İnsanlar eti pişirmek varken,
Ne diye bulgur ve baharatlar ile saatlerce elde yoğurarak yenilebilecek hale getirsin?
Atalarımızın hiç mi başka işi yoktu da,
Kan ter içinde kalıncaya değin yoğur babam yoğur uğraşıp durdular?
Aslında çiğ köfte hikayesi oldukça ilginç…
Yine aynı coğrafyada, Komagene bölgesinde,
Yani,
Adıyaman, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Urfa civarlarında geçiyor.
Ancak,
Kronolojik olarak, iki bin sene kadar öncesine gitmemiz gerekli…
Bir önceki cümlenin ilk kelimesi yine serbest çağrışım yaptı bende;
Takip edenler bilir, daldan dala atlamakta üstüme yoktur…
Akatçada “simanu“
Aramicede “zman“
Farsça’da “zaman“
Yani,
Bu coğrafya ve civarında, yani b topraklarda hep aynı kelimeyi kullanmışız…
Hasan Kerim Güç, bu konuyu “Kendini Rahat Bırakma” isimli kitabında Antik Yunan mitolojisi,
Ve,
O dönemin pagan tanrılarına ait hikayelerle anlatıyor…
Antik Yunan düşünürleri, zaman kavramını iki farklı perspektiften değerlendirirken taban tabana zıt iki zaman tanrısı üretmişler.
Zamanın hâkimiyetini ilk önce “tanrıların da babası” olan Titanlardan Hacı Kronos‘a layık bulmuşlar.
Kronos, mitolojide Zeus’un babasıdır ve Olimpos’a hayat veren tanrıdır.
Ancak kâinatın efendisi olarak hayatı ve ölümü kontrol ederken, nasıl olduysa kendi oğlu tarafından hapsedilmiştir.
Kronos’un temsil ettiği zaman, saatlerin zamanıdır. Sayılarla, günlerle, aylarla, yıllarla ölçülüdür. Bir şeyin öncesi ve sonrası olmalıdir ki o sıralanabilsin, değil mi?
İşte kronoloji kelimesi de böylece Kronos’dan gelir.
Yunanların zaman kavramını yükledikleri ikinci tanrı ise Kairos‘tur.
Omuzlarında ve bacaklarında kanatları olan bu tanrının başının arkasında saçı yoktur.
Kairos anı ve anın fırsatlarını sembolize eder.
Aramızdan ayrılmışsa peşinden koşturulup, saçından tutulup yakalanamaz.
Kairos un temsil ettiği zaman, Kronos’a nazaran lineer değil, daireseldir.
Ancak O an dairenin hangi noktasında ise, O zamanın ruhudur. Yani zaman o andır.
Çiğ Köfte ve İlginç Hikayesi
Hz İbrahim’ in Urfa civarında yaşadığı rivayet ediliyor,
Yani,
Komagene olarak tanımlanan bölgede…
Babil’ in muktedir Kralı Nemrut, Hz İbrahim ve onu izleyenlere yaptığı zulümde sınır tanımamaktadır.
Ve,
Birgün Nemrut…
Yaşamını ilahi dini yaymaya adayan Hz İbrahim’ in büyük, çok büyük bir ateşte yakılmasını emreder.
Ferman ile halk günler boyu krallıktaki bütün ağaç ve odun parçalarını büyük bir meydanda toplar.
Bölgedeki odunlar tükenmesin diye, amacı ne olursa olsun ateş yakılmasının yasaklandığı,
Ve,
Mevcut tüm odunlar meydanda toplandığı için
Evlerde yemek pişirmek için tek bir çıra parçası dahi kalmamıştır.
Bu esnada…
Dağda avlandığı için bu emirden habersiz olan bir avcı, avladığı geyiği evine getirerek eşinden pişirmesini ister.
Avcının eşi Nemrut’ un ateş yakma yasağını anlatır.
Emir Nemrut tarafından verilmiştir, avcı da durumdan hiç hoşnut olmasa da çaresizce itaat eder.
Avcı geyiğin sağ arka budunu ayırır,
İnce ince taşla döverek ezer.
Eze eze iyice yumşattığı,
Ve,
Kıyma kıvamına getirdiği ete bulgur, biber ve tuz ekleyerek iyice yoğurur.
İşte,
Nemrut’ un Hz İbrahim’ in yakılması emri sonrası,
Çiğ köftenin ilk kez bu avcı ve ailesi tarafından 4.000 yıl önce yapıldığı rivayet edilir.
Böylece,
Tadına doyum olmayan o leziz çiğ köfte ortaya çıkar.
Zamanla bu yeni lezzetin tadı da adı da bölge halkının diline düşer,
Ve,
Sofraların baş tacı haline gelir…
Hz İbrahim ve Ateşe Atılma Olayı
Halk arasında ağızdan ağıza iletilen birçok efsanede Hz İbrahim’ in ateşe atılma olayına yer verilmişir.
Anlatılara göre,
Hz İbrahim Nemrut’ u ve putları ilah edinmeyi asla kabul etmemiş,
Hatta,
Putları kırarak baltayı büyük putun boynuna saplamış ve Nemrut’ u tek tanrı inancına çağırmıştır.
Hz İbrahim’ in çağrısına kulak asmayan Nemrut, büyük bir ateş yaktırıp Hz İbrahim’ i mancınık ile ateşe attırmış,
Ancak,
Ateş onu yakmamıştır.
Urfa’ da gerçekleştiği rivayet edilen olayda ateş suya, odunlar da balığa dönüşür.
- Ateş göle, yani Balıklıgöl’ e
- Odunlar ise gölde yüzen balıklara dönüşür…
Hz İbrahim bir gül bahçesine dönüşen ateşin içerisine sağ olarak düşer.
Onun düştüğü yer Halilü’r-Rahman Gölü‘ dür.
Rivayete göre Nemrut’ un kızı Zeliha da Hz İbrahim’ e inandığından onun peşinden atlar.
Zeliha’nın düştüğü yerde ise Ayn-i Zeliha Gölü oluşmuştur…
Eğer bu yazı hoşunuza gittiyse, “Tarhana Çorbasının Adı Nereden Geliyor Diye Düşündünüz Mü?” başlıklı yazı da ilginizi çekecektir.
Aşağıdaki yazılar da ilginizi çekebilir:
İleri okuma önerisi:
Hz. İbrahim’in Ateşe Atılması ve Bu Hususta Ön Plana Çıkan İşarî Yorumlar
2 Comments